Ahmet Mert Yılmaz Tüyap kitap fuarında Okurları ile Buluşuyor
İMZA GÜNÜ 10 KASIM 2019 Pazar günü ( Saat: 15.00- 16 Arası
Son haftalarda petrol camiasında adından sürekli söz edilen,
Yıllarını Petrol Sektörüne vermiş, Sektörün Duayenlerinden
Ahmet Mert Yılmaz İmza gününde okurları ile buluşuyor,
1o kasımda Fırsatı olan TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi Eski Hadımköy Yolu Büyükçekmece /İSTANBUL’da Özellikle Akaryakıt camiasında olan arkadaşların imza gününde orada olmasını tanışmasını isteriz, Ayrıca Kitabı okumanızı şiddet ile tavsiye ediyoruz. Bu yazımızda 13 soruda dolu dolu cevaplar ile Ahmet Mert Yılmaz ile ilgili Merak edilenleri Yayınlıyoruz.
Ahmet Mert Yılmazı Tanıtacağız Ama Rafine Yıllar kitabında öyle Olaylar, hikayeler var ki Okumaya değer özet özet ilerleyen günlerde yayınlayacağız ;
Ahmet Mert Yılmaz ile Söyleşi; Bir kahve doldurun kendinize ve Okumaya başlayın
İstanbul’da doğdum. Üniversiteyi Yıldız Mühendislik Kimya Bölümünde okudum, yurt dışı eğitim sürecini bitirdikten sonra kısa dönem askerlik yaptım ve 1981 yılında kendimi petrol sektöründe buldum. Aslında büyük şirketlerde o günler aranan mühendislik eğitimi görmüş satış ve pazarlamacılar dı.
Amaç bizlere akaryakıtın çok kısıtlı -hatta yokluğu bile diyebiliriz- olduğu günlerde madeni yağ sattırmaktı. Yaşam savaşı veriyordu akaryakıt sektörü. Madeni yağ satmak için fabrikalara, otomotiv sektörüne ürünlerimizi sokabilecek teknik bilgi, beceri, girişkenlik gerekiyordu. Mobil Oil Türkiye ilk şirketim oldu, 15 yıl çalıştım, bu sürede biri proje olmak üzere 6 farklı pozisyonda görevlendirildim, son görevim akaryakıt satışlarının ve istasyon ağının başında olmaktı. Sonra İngiltere Mobil’e tayin oldum 4 yıla yakın zamanda Pazarlama ve sonra Yatırım Müdürü olarak çalıştım. Yolculuk Amerika’ya şirketin merkezine derken Mobil’in Avrupa’daki akaryakıt işi BP tarafından alındı. İstanbul’a döndüm entegrasyon görevini aldım ve sonra 11 yıl BP de görev yaptım son görevim Türkiye İş Ünitesi Liderliğiydi. BP ile birleştiğimiz dönemde Akaryakıt faaliyetlerini tercih ettim, Mobil’in m.yağ faaliyetlerinde de kalabilirdim o günlerde. Akpet’te 2 yıl sonra şirket Lukoil tarafından alınınca Lukoil’de 2 yıl çalıştım, 6 ay ara verdim sonra 6 yıl Petrol Ofisinde Direktörlük yaptım. Şimdi Türkiye Petrollerinin ana şirketi Zülfikâr Holding yönetim kurulu üyesiyim. Ayrıca eşim ile beraber sahibi olduğumuz bir şirketimiz var ancak iş kolumuz akaryakıt ile ilgili değil.
Kitap roman tadında akaryakıt sektörünü -elbette madeni yağ ile beraber- 1980 lerden alıp bugüne getiriyor. Aşırı teknik olmamasına özellikle önem verdim. Herkese hitap etmesini istedim; kariyerinin başında olan gençler, çocuk yetiştiren ebeveynin eğitim dünyasında yaşadıkları, çalışma hayatında olanlar, iş hayatında taraflar arasında denge kurmaya çalışan profesyoneller, performans için çarpışanlar, geleceği düşünenlerin dünyası, yani birçok kesim var içinde.
Ben bu kitap hepimizin eseri derken bir gerçeği yansıtmak istiyorum, hangi sektörde çalıştığımız çok da önemli değil, değişimi yakalamak isteyenler, değişimin kaçınılmaz olduğunu anlayıp yaşayanlar yalnız olmadıklarını görüp zevkle okuyacaklar diye düşünüyorum. Rafine Yıllar 400 sayfa, altı bölümden oluşuyor. Bir şirket yöneticisiyken şirket aracımın yakıtını ödemiyordum. Yıllarca böyle devam etti ancak kendi aracına cebindeki para ile yakıt alanları hep izledim, sonra benim de başıma geldi elbette ara verdiğim dönemlerde, tüketicinin ne hissettiğini biliyorum. Görmeden alır, biter yeniden alır. Kitapta sektördeki kurallarımızdan söz ettim, onlar için çok mücadele verildi, sektör kaçak belâsından kurtulmak için elinden geleni yaptı aslında. İstasyonlarda görevlilerin saydığı paraların çok az kısmı kazançtır, bu da pek bilinmez. Kitap; bayilerimizi çalışanlarımızı, iş yaptığımız tedarikçileri, yurt dışından gelen misafirlerimizi, İngiltere ortamındaki sektörü, gözlemlerimi, yaşadıklarımı anlatıyor, senelerin birikimi izlenimlerimi bir hayli artırdı. Göz önünde olan, birçok insanın bir ‘’aile’’ diye tanımladığı sektörün paydaşlarının birçok bilinmezi vardır. Önemli bir sektör ama ne yazık ki tüketici nezdinde zaman zaman çok itibar kaybetti, kendini bilmez, saygısız özensiz insanları bu sektörde gördük, ayrıca çok iyilerini de izledik. Bu kadar göz önündeki sektör elbette hükümetlerin, iş hayatının radarında oldu. Biz sade vatandaş olarak istasyonların pompa adalarına yanaşıp görmeden onlarca lira veriyor ve alıyoruz, peki bunun ardında nasıl bir dünya var, hepsini kitapseverlere sunmak istedim. Satırların mizahi yanları var, tatlı acı anılar kitapta yer alıyor. Birçok uygulamayı yurt dışı örnekleri ile mukayese etme imkânı buldum.
3.5 yıldan fazla zamanımı aldı. Kronolojik bir belgesel tadında mı olacaktı yoksa yaşamın, konuların ön planda olduğu roman tadında bir eser mi, işte bu önemli karardı benim için. Bu nedenle şimdiye dek yazılmış birçok örneği incelemek zorunda kaldım, ikincisine karar verdim. Birçok not alıp sonra bunları düz yazıya döktüm, dağarcığımdakileri kağıda döktükten sonra iç ve dış kaynaklarımı incelemeye başladım ve internet elbette. Sonrası ise editörüm ile yaptığım 9 aylık çalışma. Editörlerim demem gerekir çünkü çoğunlukla Can Gazalcı (Yazarevi/Ankara) ve son aşamada da Epsilon yayın evinden Mert Doğruer ile çalıştım. Editör çalışması her 10 sayfanın tek tek ele alınması, sonraki aşamada toplu olarak bakılması, sayfaların sesli okunması gibi aşamalar gerektirdi. Ayrıca kitap bittiğinde işin uzmanlarına okutmak ve ön görüş almak da yaptığım işlerin arasındaydı. Bugün geriye baktığımda çok emek verdiğim bir iş olarak görüyorum, umarım okuyucular zevk alır, aynı zamanda eğitici bulurlar. Sektörün büyüğü değerli yöneticim Ertuğrul Tuncer’in önsöz yazması kitaba ayrı bir değer kazandırdı. En büyük dileğim Epsilon gibi itibarlı bir yayınevi ile çalışmaktı. Genel Müdürü aynı zamanda değerli yazar Aslı Tunç’un güveni beni daha çok cesaretlendirdi.
Petrol sektörünü kendi elimizle zor hâle getirdik. Bu kadar önemli bir ürünün ve ardındaki olağanüstü gayretli çalışmaların sonucunda geldiğimiz nokta; bayi ve şirket arasında devam edegelen kâr marjı mücadelesi ve her iki taraf için de geçerli olan düşük kâr oranı olmamalıydı. Bayi sözleşmeleri için dağıtım şirketleri arasında amansız bir mücadele var. İstasyonlar arasında da kârsızlığı destekleyen her türlü uygulama… Kâr üretmeyen bir dağıtım sektörü haliyle ne dağıtım şirketini mutlu ediyor ne de bayisini. Kitapta bizi bu denli düşük kâra sürükleyen uygulamaları okuyacaksınız. Sektör daha yaratıcı olabilir ve bazı önlemleri düşünebilir. Tedbir alınması gerekiyor çünkü makroekonomik dengelerin de değişmesiyle günlük hayatı etkileyen gelişmeler var, sektör ve düzenleyici kurum tüketiciyi de koruyarak bir arada çözüm arayabilirler. 1970’ lerin sonunda sektöre hakim olan hava bizi batıdaki benzer sektörlerden iyice farklı hale getirdi, batıda şirketin istasyon mülklerini kontrol eden ve çalıştıran tarzı ülkemizde bayi operasyonu olarak belirginleşti, bu çok büyük bir farktır, kitapta konuyu anlattım. Şimdi akaryakıt sektöründe istasyonları şirketlerin çalıştırması gibi bir eğilim başladı. Sektörün dijitalleşmesi, ürünün komoditasyonu, sektörün konsolidasyonu ve alternatif enerji kitabın içinde yer aldı. Herşeye rağmen bugün yollarda şehir merkezlerinde otoyollarda gördüğümüz istasyonlar gerçekten çok güzel örnekleri barındırıyor, tüketiciyi memnun eden uygulamalar var. Şirketlerin sosyal sorumluluk projeleri hepimizde hayranlık uyandıran boyuttadır. Sektörün insan istihdamı önemli, ekonomik hayatımıza katkıları da hepimiz tarafından biliniyor.
Devlet kontrolundaki akaryakıt sektörü 1980 li yıllarda Bakanlık ve Petrol İşlerinin düzenlemeleri ile yürüyordu. Sonra EPDK kuruldu ve kurallı piyasa için sektörün ihtiyacı olan düzenlemeler yapıldı, kaçak akaryakıt ile mücadele edildi. Biz sektördekiler disiplinsizlikten o denli etkilenmiştik ki Petrol Piyasası Kanununda öngörülen yüksek cezaları destekledik. 1983 yılından sonra akaryakıt bollaşmaya başladı ve istasyon sayısı müthiş şekilde artmaya başladı, madeni yağ ile ayakta duran sektör bir anda hangi şirket daha çok istasyon açacak telaşına girdi. Şirketlerde yatırım bölümleri kuruldu. İstasyon yan sektörü ve tedarikçiler bollaştı. Bir gram akaryakıt bulamazken bu kez kalitesine dönük ürünü farklılaştıran katıklar ön plana çıktı, pazarlama faaliyetleri arttı. Öyle bir tarihçesi vardır ki sektörün bir çan eğrisi gibidir, yükselmiştir, düşmüştür, bir kârlı olmuştur bir kârsız. Ancak satış hacmi olarak hep büyüme göstermiştir, ta ki bu günlere kadar, umarım bugünlerdeki daralma çabuk aşılır. Sektöre emek veren çok yetenekli insan kaynağı olmuştur, çok özel yöneticiler yetişmiştir. Ne yazık ki son zamanlarda uygulaması başlayan istasyonlar arası kilometre tahdidi 1980 ve 90’larda iyi uygulanmadı, kanun bu konuya bir düzenleme getirdi, istasyon enflasyonu geçmiş günlerin günümüze taşıdığı bir sorundur.
Ben sektörde gözümü madeni yağ satarak açtım, anlarım. Hidrolik yağı, dişli yağı, ısı transfer yağı, kesme yağı, gresler, tabii motor yağları. Hem yağlama kılavuzları hazırladık hem de hırslı istekli motivasyon dolu satış programları. Mersin’deki traktör fabrikasına ilk dolum yağını satan ve motoruna markamızın plâketini yapıştıran satış mümessiliydim, şimdi saha müdürü diyoruz, henüz inşaatı devam eden Kromsan fabrikası ile daha açılmadan yağ anlaşmasını yapan da bendim. Sabahlara kadar İstanbul’dan Sasa’ya gelecek ısı transfer yağını bekleyen, ihaleyi alıp sevinç çığlıkları atan da bendim. Güneydoğu’da madeni yağ bayi ağını kurduğumu hatırlıyorum. Motor sanat okullarında tamircilere m.yağ seminerleri düzenledik. Madeni yağ benim genlerime işlemiştir, Mobil 20.000 km ve Mobil1 motor yağını ilk getirenler de bizleriz. Madeni yağ; teknolojisi, satış teknikleri, promosyonları ile Türkiye’de çok önemli konumdadır, iyi de bir pazardır aynı zamanda. Büyük dağıtım şirketlerinin kaliteli dağıtım kanalları ile yapmakta olduğu satış faaliyetlerini çok yaratıcı buluyorum ancak hâlâ eski yöntemler ile ürünü bir yerlere satma çabası içinde olan şirketler de var, akaryakıt gibi madeni yağ gibi ürünler önemlidir piyasaya yansımalarının da kalite unsurunu barındırması gerekir. BP’nin Castrol’ü almasından sonraki gelişmeler de çok yakınımdaydı, Mobil, Shell gibi Castrol’ün de çok üstün bir marka olduğunu biliyorum, etkin organize olmuşlardır. Kitabımda madeni yağ geniş yer buldu.
2016 yılında Petrol Ofisi’ndeki son görevimden sonra sektörde aktif çalışmadım, sadece birkaç danışmanlık işinde çalıştım, çok da sevdim açıkçası bazı işlere katkıda bulunmayı. 1996 yılında İngiltere’deki görevimden sonra Mobil ve BP beraberliğini gerçekleştirmiştik biliyorsunuz, son derece yoğun günlerim oluyordu ancak o sıralar eşime destek olmuş ve kendi işini kurmasını sağlamıştık. Sektörde olmadığım zamanlarda bu şirkete destek oldum, daha da büyümesini sağladık beraber. Şimdi ise Temmuz ayından itibaren Zülfikar Holding’de yönetim kurulu üyeliğim başladı. Sektöre, şirketimizin sahibine, çalışanlarına ve çok sevdiğim iş ortakları bayilere tekrar katkıda bulunacağım için son derece mutluyum.
Bunu çok düşündüm, o kadar çok alternatif vardı ki kitaba ad olarak koyabilecek, ama “Rafine Yıllar’’ çok anlamlı geldi, şöyle anlatmaya çalışayım. Rafine bildiğiniz gibi arıtılmış, inceltilmiş, saflaştırılmış demek, bizim sektörümüzde çok önemli bir sözcük, kullandığımız benzin, lpg, motorin, gaz, siyah ürünler, yani tüm akaryakıt türleri ham petrol rafine edilmeden üretilemiyor. Rafine edilmiş ürünleri istasyonlarda tüketiciyle buluşturuyoruz. Ben de kitabımda rafinaj işleminden geçen ürünlerin istasyonlarda satılmasını sağlayan sektörden söz ediyorum. Aynı zamanda bir anlam daha yüklü isimde; sektörümüzün son 40 yılda temel sorunlarının nasıl azaldığını, nasıl daha güvenilir bir iş düzeni oluşturduğumuzu, başımızdan geçen her önemli sorundan nasıl arındığımızı, karmaşadan sonra rafine bir sektöre nasıl kavuştuğumuzu okuyucuya anlatıyorum. Yıllar sorunlarla, zorluklarla onları rafine ede ede geçti. Şimdi bazı arkadaşlarımız sorun derken devam edegelen kâr marjları, kur farkı zararları, istasyon transfer savaşları gibi konuları düşünebilir ancak benim söz ettiğim büyük sorunlar, çalışmamıza engel olan meselelerdi.
Kaçak akaryakıt, beyaz bayraklı istasyonlar, lisanssız faaliyetler, çantacı distribütörlerin istasyon bayilerinin elinden müşteri alması, istasyonlar arasında çalışmayan kilometre tahdidi, dağıtıcıların diğer istasyon bayilerine ürün satması, ürün kalitesi, çevreyi olumsuz etkileyen yüksek kükürtlü, kurşunlu ürünler, 10 numara yağ meselesi… ve daha neler neler. O kadar kötüydü ki sektör, Ankara’da alıyorduk soluğu, problemler kronikti… Sorunların çözülmesini isteyen, ülkesini sevenler bunları temizledi, iyi ki sektör özellikle EPDK’ya ve dirayetli şirket yöneticilerine kavuşmuş diyorum. Enerji Gazetesi sık sık bizim sektöre bir aile diyor, her ailede sorun olsa da biz yine bir aileyiz. Tüketici bunları bilecek durumda değil, nereden nereye geldiğimiz unutmamalıyız. Tüm bunları okuyucuya sunmak istedim, neticede bunlar bir dönemin gerçekleridir ve hatırlanmalıdır.
Önce ne kadar sürdüğünü söyleyeyim, tam 4 yıla yakın, bunun son 13 ayı editörümle ve sonrasında yayınevi ile yoğun olarak çalışarak. Neden yazdığıma gelince: Hem şirket ortamında sohbet ederken hem özel hayatta arkadaşlarımla konuşurken ister istemez akaryakıt ve sektör
konuları gündeme gelir, ben de heyecan ile anlatırken, “Yazsanıza şunları,’’ derlerdi. Petrol Ofisi’nde son danışmanlık günlerimde “Neden olmasın,’’ dedim kendime. En önemli neden, gelecek günlere bir referans bırakma isteği oldu aslında, şimdiye değin bu konuda yazılmış toplu bir eser yok. Okuyucu kitlesi olarak elbette kendi sektörümüzü düşündüm, bizim 100’e yakın dağıtım şirketimiz, 13.000’e yakın istasyonumuz var. Geçmişi bilmeyenler var, nereye gittiğimizi de merak ediyorlar. Fakat ben bununla sınırlı kalacağı inancında değilim, sektör dışından okurlar da ilgiyle okuyabilir. Zira olağanüstü teknik bir kitap değil, sektöre özel sayılabilecek gelişmeler bazı renkli anılarla süsleniyor. Depolarını yakıt ile doldurmak birçok insanı ilgilendiriyor, bu nedenle kitabım onlara da anlamlı gelecek. İnsanlara çok sevimli gelmiyor sürekli yakıt almak, şirketlerin de çok para kazandığımızı zannediyorlar, yani merak edilen bir iş ortamı bizimki. Kitapta profesyonel iş hayatında basamakları tırmanmak isteyen çalışanların karşılaşabilecekleri sürprizler var, çok farklı şirketlerde ve görevlerde çalışmanın ilginç hikayeleri yer alıyor. Çalışma hayatında aslında sadece biz görünsek de yalnız olmadığımızı biliyoruz, yaşananlardan ailemizin etkileşimi kaçınılmaz… Okuyan kişilerin ‘’Rafine Yıllar’’ da kendilerinden bir şey bulacağına eminim.
Cevap: Yazmak kolay değil ama bir o kadar zevkli. Kitabım-az çok sadık kalsa da- tam anlamıyla kronolojik bir sıra takip etmiyor, olaylar, gelişmeler ve tarihler harmonize olmuş vaziyette. Eğer kronolojiye çok sadık kalsam insanlar birçok konuda değişimi bildikleri için okurken esnerlerdi, ansiklopedik değil. Geçmiş, şimdi ve gelecek yan yana, önemli olan zamanı ileri götürüp bazen geriye sarmak. Yurt dışında sektörümüzün nasıl çalıştığına dair anlatımlar da genel gidişe ilave edilmiş durumda kitapta. Yurt dışında üstelik İngiltere’de bu işin iyi yapıldığı yerde çalıştığım için anlamlı notlar düşebildim. Ayrıca sektöre ait birçok şeyi hatırlamak zorundaydım, günlerce kendimi zorlayıp sakin bir köşelerde notlar aldım, izleyenler de bir anlam verememişlerdir boşluğa dalan ve devamlı not alan bir insan görünce… Yazarken sakin kalmak ilginç oldu bunca koşturmalı hayattan sonra. En büyük yardımcım; sizin gazetelerinizden oluşan arşivim, büyük bölümü bana referans oldu birçok konuda. Tabii internet olayını küçümsememek lazım, ondan da birçok çapraz doğrulama ile yararlandım. Kütüphanemde petrol ile ilgili kitap var birkaç tane. Dışarıdan bilgi kullandıysam mutlaka referans gösterdim.
Sadece gizliliğe dair hassas olmadım aynı zamanda kişilere dair de çok özen gösterdim, kitapta çok az şahıs ismi vardır, benim için şahıs değil gelişen olaylar, sektördeki kilometre taşları önemli oldu, takdir edersiniz ki 40 yıla yakın çalışma hayatında insanın önünden birçok çalışanı, mesai arkadaşı geçer, rakip şirketlerin çalışanları dahil, kitap bunların hiçbirine yer vermiyor, ama sektörde bize model olmuş efsane isimler ayrı tabii… Ben işe konsantre bir insan olduğum için yapıma da çok uygun bu yaklaşım. Şirketlerden bahsederken ise hep kamuya açık bilgiler var, gizli, şirkette kalması gereken bilgiler kesinlikle yok, çalışırken yaşadığım duygular ve başımızdan geçen, birçok kişinin bildiği olaylara yer verdim. Rekabete ve kurumlara hep saygı var. Çalışma hayatında en önem verdiğim alan hukuktu, o bölümde çalışanlar yakın arkadaşlarım oldu, bu nedenle kitapta özen üst seviyede, zaten sektör benden aksini beklemez
Soru: Kitabınızın çok teknik kalabileceğini, birçok insanın okurken konulara yabancılık hissedebileceğini düşündünüz mü yazarken?
Cevap: Bu soru ta en baştan düşündüğüm bir konuydu. Editörüm, çok değerli insan Can Gazalcı, aynı zamanda YazarEvi’nin sahibi, ile 9 ay o kadar beraber olduk ki, mail ve Word programının içindeydik sürekli. Ayrıca yayınevi editörüm de kitaba büyük emek verdi, Mert Doğruer. Can’ın söylediği bir şeyi hiç unutmadım, ‘’Bu kitap teknik olarak ne kadar değerli olursa olsun okunmaz, mutlaka kişisel anılara, yumuşak yaklaşımlara yer vermelisiniz,’’ dedi. Ben de öyle yaptım, 1981’den başladım, iş ile ilgili, eğitim ve yaşam ile ilgili sektöre ve iş hayatına dönük bugüne kadar olan anılara yer verdim, roman tadında diyebiliriz. Hatta hep takıldım, ‘’Ben Steve Jobs değilim” diye, ne yediğim ne içtiğim insanların zerre kadar ilgisini çekmez ama iş ile ilgili ilginç, acı, gülünç anılar olabilir, bir de eğitim ile ilgili, çocuklarımın yurt dışındaki eğitim günlerinden ders alınacak müthiş örnekler var yaşanmış. Sektörün içindeki önemli aktörlerin de yeterince iyi bilmediği ya da unuttuğu birçok gelişmeyle hafızaları tazeleyen kitabın, petrolün rafine edilip istasyonlara gelinceye kadarki süreci tanımayan okurlara keyifli bir okuma deneyimi sunacağını umuyorum. Bu sektörün yetiştirdiği en önemli yöneticilerden Osman Kerman’ın bana yaşattığı trajikomik anımı burada anlatmayacağım ama okuyanları hem güldürecek hem de çalışana nasıl bir ders verilir görecekler. Bunun gibi gülümsetecek anılar mevcut. Sektörün duayen kabul ettiği sevdiğimiz insan Ertuğrul Tuncer ile yaşadıklarım da kitapta var… Bu vesile ile kitabıma yazdığı önsöz için de huzurunuzda teşekkür ederim bir kez daha. Keza sektörümüzdeki“Bayi gerçeği” kitabın en önemli bölümlerinden biri, Mersin’de yaşadığım yıllarda evlenmeye hazırlık günlerinden komik anılar var. Transferler, sözleşmeler elbette kitabın birer parçası. Beni sektör ilginç derecede SEÇ-G fanatiği olarak bilir, beni bu hâle ne getirdi, bunun ardında neler var, sektör bu konuda nasıldı, kişisel zorluklarım nelerdi okuyacaklar, uzaktan yorum yapmaktan çok farklı gelişmeler, okurlarsa anlayacaklar, bizim yaptıklarımız sadece akaryakıt sektörüne örnek olmadı, başka sektörlere de ilham verdi.
Bu kitap yazılmasaydı şüphesiz hayat devam ederdi, şimdi de devam edecek. Son 40 yılda akaryakıt sektörü çok badire atlattı, bizi yaptığımız işten soğutan gelişmeler oldu ama dirayetli yöneticiler, çalışanlar, devletimizin aldığı tedbirler ile içinde bulunduğumuz sorunları çözmesini bildi. Dışarıdan bakılınca sorunsuz, sadece tüketicilerin ödediği paraların banka hesaplarını kabarttığı düşünülen, şirket ve bayilerin hep zenginleştiğini sanan insanlara bizim anlatacaklarımız olmalıydı: ‘’Hayır bizler sandığınız insanlar değiliz, dürüstüz, şirket ve bayilerinin göğüs gerdiği çok zorluk var, insan unsuru var’’ demeliydik. Ayrıca sektörde çalışanlara, yöneticilere geçmişte “Biz yolları böyle temizledik, size daha iyi çalışacağınız bir hayat sunduk” diyecek biri olmalıydı. “Bugün yaşadığınız sorunları çok gözünüzde büyütmeyin bunların hepsi sizler ile çözülecek, siz de bir tuğla koyacaksınız ve bir gün bayrağı bırakıp gençlere devredeceksiniz” demek istedim. Ayrıca bugün gördüğünüz sektörün bir de geleceği var diyerek farkındalık yaratmak istedim. Sektörde o kadar çok değişim yaşandı ki, ne derler, pişmiş tavuğun başına gelmez deyişini hatırlatıyor. Bu anılar ölmemeli, yok olmamalı, hatırlanmalı, geleceğe referans olmalı. Sektörü bugünden ibaret zanneden insanlar olabiliyor.
Doğru söylüyorsunuz var, hem de bir hayli öngörü. Alternatif enerji kaynakları benim uzmanlık alanım değil, bir ara neredeyse giriyordum çok bilinen değerli bir rüzgâr enerjisi şirketine. Ancak geleceği şekillendirecek enerji kaynağının fosil kaynaklı, iklim değişikliğini azdıran petrol olmayacağı çok açık, kalkıp, ‘’Bu olmayacak demek veya mümkün değil, daha gündemde değil,’’ demek biraz anlamsız oluyor. Doğru sorular; ‘’Peki, biz ne yapacağız, sektör paydaşları olarak tedbirlerimiz nelerdir ve en çok hangi enerji kaynağı? ‘’olmalıdır. Kitabımda farklı araştırmacıların görüşlerine, yaklaşımlarına yer verdim ve tarafsız oldum. Yurt dışında büyük şirketlerin konuya verdiği uzak görüşlü tutumu anladım. Ben şirketlerin ve bayilerin gelecek günleri ciddi olarak ele alması ve pozisyonlarını belirlemesini yararlı görürüm.
Kitabımı Epsilon yayınevi bastı, yaklaşımları ve kurumsal yapıları çok olumlu, etkilendiğimi söyleyebilirim, kitapçılara dağıtım başladı, ayrıca internetten almak mümkün, şu adresleri kullanabilirsiniz: epsilonyayinevi.com ve kitap365.com
Not Sayın Ahmet Mert Yılmaz 21.10.2019 Tarihinde İmzalı Kitabını Tarafıma göndermişti
Kitabı Okumuş biri olarak ”Okumanızı Tavsiye ediyorum”
Saygılarımla…
Süleyman TOPÇU
petrolpiyasasi.com.tr.